top of page

LACANDA OBSESYON NEVROZU

Lacan’ın tanı koyma yaklaşımı tanısal kategorilerin sayısını artırmak yerine 3 temel kategoriyi oluşturacak şekilde yapılanmıştır: psikoz, nevroz ve sapkınlık. Lacan, Freud’un kavramlarının genişleterek ve tanı kategorilerine dair çalışmalarını yeniden sistematize etmiştir.  Klinik değerlendirmeyi yaparken sadece görünürdeki semptomların değil öznenin yapısının önemini vurgular (Lacan, 1998). Lacan, her semptom grubu için belli bir bozukluk tanımı yapmamıştır. Psikoz, nevroz ve sapkınlık olarak kategorileştirilen bu üç klinik yapı üç ana mekanizmanın farklı biçimleri olarak görülebilir. Psikoz men etme, nevroz bastırma ve sapkınlık inkâr mekanizmalarıyla şekil alan ve bu mekanizmaların eşlik ettiği yapısal kategorilerdir (Lacan, 1981).

Nevroz kategorisinde her biri bastırma tarafından temellenen farklı yapılar belirtilmiştir: histeri nevrozu, obsesyon nevrozu ve fobi. İlk başlarda nevrozu üçe ayırmış ancak ilerleyen yıllar için histeri ve obsesyon nevrozu olarak iki kategoride ele almıştır (Lacan, 2002).

Obsesyon nevrozu ilk olarak 1894 yılında Freud tarafından kavram olarak kullanılmıştır. Freud, daha önceden tanımlanmış olan bir takım sepmtomları obsesyon nevrozu kavramı altında toplamıştır. Bu semptomlar, kişiye anlamlı gelmeyen bazı belirli davranışları göstermeye yönelik dürtüler ve tekrarlı şekilde zorlayıcı hareketlerden oluşmaktadır (Freud, 2010). Daha sonraki çalışmalarında Freud bu kavramı tutumluluk, düzenlilik ve inatçılık gibi özellikler tanımlayarak detaylandırmıştır. Obsesyon Nevrozunda bir Vaka Üzerine Notlar isimli çalışmasında ise ‘Sıçan Adam’ olarak bilinen vaka ile obsesyon nevrozunu histeriden ayırmıştır (Freud, 2010).

Lacan, öznenin ayrışma anında bir tür kayıp yaşadığını ve bununla başa çıkmak için farklı mekanizmaların işlediğini belirtir. Kullanılan bu farklı başa çıkma biçimleri öznenin yapısını belirler (Lacan, 2004). Histeri ve obsesyon ayrımı bu ayrışma anındaki kaybın üstesinden gelme biçimiyle şekillenir. Histerik, annenin parçası olmayı arzular ve anneyi tamamlayacak arzulanan nesneye dönüşür. Obsesif ise kayıpla başa çıkarken memenin anneden geldiğini reddeder, diğer bir ifadeyle Öteki’ni reddederek kendini kurar (Fink, 2016). Histerik Öteki’nden gelen her şeyi kendine dahil etmeyi arzularken, obsesif Öteki’nden gelen her şeyi reddeden bir konumdadır (Verhaeghe, 2004).

Bu noktada Lacan’ın temel fantezi kavramına değinmek gerekir. Özne ve nesne arasındaki ilişki olarak kabaca tanımlanan temel fantezi histeride ve obsesifte farklıdır. Temel fantezi, çocuğun anneden ayrılığına verilen bir cevap gibidir. En genel örnekle açıklamak gerekirse; kayıp olarak deneyimlenen memeden kesilme sürecinde bebeğin bu kaybı telafi etme girişimi temel fanteziyi şekillendirir (Lacan, 2004). Çocuk, memeyi kendisinin bir devamı olarak algılar ve memenin kaynağının anne olduğunu yok sayar. Memeden ayrılma ile çocuk için birincil zevk kaynağı olan memeye ulaşmak yasaklanmış olur. Annenin memesi kayıp nesne – nesne a – olarak çocuğun arzusunun sebebini oluşturur (Fink, 2016). Obsesifin fantezisi, öznenin kendisini arzu nesnesi olan memeyle ilişkili olarak kurmasıyla karakterizedir. Özne, nesnenin eklenmesi halinde kaybı telafi ederek bütünlüğe kavuşur. Ancak arzu nesnesi olan memenin anneden geldiği reddedilir. Obsesif Öteki’nin varlığını ve Öteki’nin arzusunu tanımaz. Fantezisinde Öteki’ni ortadan kaldırma ve ya nötralize etme arayışı hakimdir. Bununla birlikte bir yandan da özne nesneyi kendisi için alıkoymaktadır. Tamlığı, bütünlüğü nesne ile sağlamaya çalışan obsesif için kayıp tahammül edilemezdir. Öteki’ndeki her şeyi kontrol ederek Öteki’ndeki  herhangi bir şeyi kaybetmeyeceğine dair yanılsama edinir (Fink, 2016).

Bir nevroz türü olarak obsesyon nevrozunun temel mekanizması bastırmadır. Bu mekanizma genel olarak bazı anılar ve düşüncelerin bilinçten atılarak bilinçdışına hapsedilmesi şeklinde tanımlanabilir (Freud, 2018). Lacan, bastırılan içeriğin algı ya da duygulanım olmadığını, bunlarla ilişkili düşünceler olduğunu belirterek Freud’un anlayışını sürdürür. Bastırma, birleşmiş halde olan duygulanım ve düşünceyi birbirinden ayırarak düşünceyi bilinçdışına iter. Obsesif nevrozda ise düşünceye, örneğin bir anıya kolayca ulaşılabildiği halde duygulanım oluşmaz. Obsesif bir olayı hatırlarken ona verdiği tepkiyi ve duygularını hatırlamamaktadır. Burada bastırma, duygulanım ve düşünce arasındaki bağlantıyı kesmektedir. Bastırılan içerik obsesyonda zihinde geri döner. Sıkça tedirgin eden düşünceler tarafından rahatlık hissinden mustarip olur (Fink, 2016). 

Obsesyon nevrozu, suçluluk duygusuyla ilişkilidir. Freud, obsesyonel semptomların genellikle yoğun suçluluk hissiyle ilgili olduğuna değinmiştir (Freud, 2010). Lacan ise suçluluk duygusunu Öteki’ne bağlı olarak ele alır (Lacan,1958;1998).  Obsesifin, özellikle baba ve babayı hatırlatan otorite figürleriyle ilgili bazı konuları vardır. Babaya yönelik arkaik ölüm isteği ve babayı hatırlatan kişilerin yerine geçme istekleri görülür. Uzman olmak için çabalama, prestif adına mücadele, yarış halinde olma bu isteklerinin yansılamalarıdır (Dor, 1999). Obsesyon nevrozunun bu arzuları onlarda suçluluk duygusuna neden olur (Lacan, 1938).

Lacan, nevrozlarda “ben neyim?” sorusunun önemini vurgular. Histerik ve obsesif bu var olma sorusunu farklı şekillerde alırlar. Histerik için bu soru “bir kadın mıyım yoksa bir erkek miyim?” olurken obsesif için “Ölü müyüm hayatta mıyım?” şeklinde yerleşir (Lacan, 1981). Obsesif, var olduğuna ancak bilinçli olarak düşündüğünde ikna olur. Bir fanteziye ya da derin düşüncelere dalması ya da tamamen düşünmeyi bırakması halinde varlığına olan inancını kaybeder. Obsesif, kendisini söylemleri ve arzuları bağlamında belirsizlik yaşayan, eksik bir birey olarak değerlendirmemekle birlikte bunun tam aksine kendisini tamamlanmış bir özne olarak görür. Öteki’ne bağımlı olma fikrini kesin bir şekilde reddeder ve bağımsız bir arzu temelinde fantazmatik bir ilişkiyi sürdürmeye yönelir. Obsesif, başkalarıyla girdiği cinsel ilişkide, onları nesne a’nın geçici ‘taşıyıcıları’ olarak görür. Onun nazarında her partnerin yeri başka biriyle doldurulabilir veya yerini bir başkası alabilir. Gerçek bir partneri göz ardı etmeye meyillidir. Partnerinin, onun kendi cinsel uyarılmasının tek nedeni olmadığından emin olmak ister. Ancak, çoğu zaman bu partner zihninde anne figürüne, anne sevgisinin sağlayıcısına ve evladın kendini adaması gereken bir nesneye dönüşür (Fink, 2016).

Obsesif, Öteki’ni olumsuzlamak veya iptal etmeye yönelik girişim içindedir. Seks esnasında başka biriyle birlikte olduğuna dair fanteziler kurarak birlikte olduğu kişiyi önemsizleştirir, olumsuzlar. Arzusunu gerçekleştirmeye yaklaştığında, örneğin seks esnasında, Öteki’nin ona üstün geldiği, kendisinin özne olarak gölgelendiği yönünde düşünceler geliştirir. Düşünen bir özne olduğu halde var olacağı için seks esnasında başka birini düşünür. Böylece birlikte olduğu kişiyi-Öteki’yi, ondan olmasını istediği nesne a’ya indirger ve Öteki’ni nötralize eder (Lacan, 2011). Obsesif için obsesif için arzu imkansızdır, der Lacan. Öteki’nin varlığı, onu özne olarak ortadan kaybolmayla tehdit eden bir niteliktedir. Elde edilemez birine aşık olmak ya da ona aşık olacak kişiler için erişilmez standartlar öne sürmek, Öteki’nin mevcudiyetinden kaçınmayı sağlayan stratejiler olarak obsesifte tipiktir (Fink, 2016).

Temelde Öteki’ni reddeden obsesif, kendi isteklerini ve arzularını göstermekten vazgeçer hatta bunu engelleyen bir konumdadır (Vanheule, 2001). Öteki ile kesişen bir yapı olmaktansa Öteki ve kendisini tamamen ayrı görür. Bu durumda obsesif için birinin varlığında diğerinin olması mümkün değildir. Öteki olduğu sürece özne yoktur ve özne Öteki’nin kurallarına tabidir. Obsesif, kendi zamanı gelene kadar ölü rolü yapar (Fink, 2016). Ötekini reddeden öznenin Öteki var olduğu sürece kendisini yok göstermesi paradoksal olarak obsesifin tekrarlı döngüsüdür. Öteki’ni reddederek kendini bütün olarak kuran özne, Öteki’nin mevcudiyetinde kendini yok sayması açısından kendini yok eder, kendi arzu ve isteklerini yok eder (Verhaeghe, 2004).

Öteki’ni ortadan kaldıran obsesifin cinselliği mastürbatif niteliktedir. Stratejisini anlatmak için “Öteki için jouissance yok” ifadesi kullanılabilir. Lacan’a göre nevrotik “Öteki benden asla zevk alamayacak” mottosunu benimsemektedir. Nevroz, Öteki’nin jouissance’sı bağlamında bir strateji olarak görülebilir. Obsesyon nevrozunda da Öteki’nin jouissance’sı olmak reddedilir (Fink, 2016).

Obsesif için gündelik yaşamda yardım almak kabul edilemezdir. “Kendi kendini yetiştiren kişi” kavramı obsesif için uygundur.  Obsesifin Öteki’ni reddedişi, onu Öteki’nin ideallerine karşı protestan bir yere konumlandırır. Tipik olarak bir obsesif hayatı boyunca ailesinin taleplerine karşı durur. Ancak kendi yaptıkları ve ailesinin ondan yapmasını istedikleri arasında ilişkiyi reddeder. Ailesinin isteklerinin aksine davrandığını dile getirmez. (Fink, 2016).

Obsesifin Öteki’ni nötralize etmesi, analiz sürecinde de karşılık bulmaktadır. Sorunların varlığının farkındadır ancak bunların bir Öteki’yle -analistle- çözülebileceğine dair inancı yoktur. Obsesife göre sorunlar kişilerce kendi çabalarıyla çözülebilir. Öteki’nden bağımsız bir özne olduğunu sürekli dile getiren obsesifin analize giderek yardım isteyen bir özne olması düşük bir ihtimaldir. Öteki’ni yok sayan ve Öteki’ne bağımlılığını reddeden obsesifin Öteki’nin arzusuyla beklenmedik karşılaşması onun tüm bu nötralize edişlerinin karşısına çıkar. Öteki’yle ve Öteki’de bir eksikle karşılaşma onun dünyasını saran bir anksiyete yaratır. İşte bu durumdaki obsesif terapiyi sürdüren kısımdadır (Fink,1997).

Belirsizlik ve şüphe obsesyon nevrozunun en belirgin özellikleri arasındadır (Verhaeghe, 2008). Bu özellikler nedeniyle obsesif, en küçük ayrıntıları bile uzun uzadıya düşünme eğilimindedir (Soler, 1996). Ancak düşüncelerinin sonunda çoğunlukla başlangıç noktasına geri döner. Düşüncelerini net bir sonuca bağlamak oldukça zordur. Sonuç elde etmek yerine entelektüel çabayla bir ruminasyon döngüsünde gibidir. Tüm bunlara rasyonalizasyon da eklenir. Kendisini 'tarafsız bir gözlemci' olarak konumlandırmasıyla, rasyonelleştirme eğilimleri daha açık bir şekilde fark edilir. Obsesifin terapideki söylemleri de planlıdır (Dor, 1999). Dil sürçmeleri ya da serbest çağrışım vasıtasıyla herhangi bir söyleme alan tanımazlar. Kendini bilinçli bir özne olarak tanımlayan obsesif, bilinçdışı içeriği kabul etmez ve oradan gelen yabancı söyleme katlanamaz.Terapide bilinçdışına yer vermemek üzere bilinçli söylemler kullanır (Fink, 2016).  

 

KAYNAKLAR

Dor, J. (1999). The clinical Lacan. New Hampshire: Other Press.

Fink, B. (2016). Lacancı psikanalize bir giriş. Çev. Özgür Öğütcen) İstanbul: Encore Yayınları.

Freud, S. (2010b). Notes upon a case of obsessional neurosis. In I. Smith (Ed. & Trans.), Freud-Complete Works (pp. 2125-2194). London, England: Hogarth Press (Original work published 1909).

Freud, S. (2010). Obsession and phobias. In Freud-complete works I. Smith (Ed. & Trans.). London: Hogarth Press. (1895).

Freud, S. (2018). Günlük yaşamın psikopatolojisi. (Ş. Yeğin, Çev.). İstanbul: İthaki Yayınları. (1901).

Lacan, J. (1958). The direction of treatment and the principles of its power. In H. Fink, & R. Grigg (Eds. & Trans.), Ecrits: The first complete edition in English (pp. 489-542). New York: Norton & Company.

Lacan, J. (1981). The seminar of Jacques Lacan, Book III: The psychoses (1955-1956) (J. -A. Miller, Ed. & R. Grigg, Trans.). New York, NY: W.W. Norton.

Lacan, J. (1998). The Seminar of Jacques Lacan, Book XI: The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis (J.-A. Miller, Ed., & A. Sheridan, Trans.). New York, NY: W.W. Norton (Original work published 1981.).

Lacan, J. (2002). The seminar of Jacques Lacan: Book XVI: From an Other to the other, 1968-1969. (C. Gallagher, Çev.). Erişim Adresi: https://esource.dbs.ie/handle/10788/165

Lacan, J. (2004) The Seminar of Jacques Lacan, Book X: Anxiety (1962 -1963) (J.-A. Miller, Ed., & A. R. Price, Trans.). Cambridge: Polity Press

Lacan, J. (2011). The seminar of Jacques Lacan: Book XX: Encore: 1972-1973.

Soler, C. (1996). Hysteria and obsession. In R. Feldstein, B. Fink, & M. Jaanus (Eds.), Reading seminars I and II: Lacan’s return to Freud (pp.248-282). New York: State University of New York Press.

Verhaeghe, P. (2004). On Being Normal and Other Disorders: A manual for Clinical Psychodiagnostics. London: Other Press.

 
 
 

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.
bottom of page